Cemil Bayık ile söyleşi (30 Ocak 2014)-Tam metin

03.02.2014 rusencakir.com
Kurdî bixwîne

Fotograflar: İlker Akgüngör

Türkiye ve Ortadoğu’da kim PKK ile ortak hareket ederse o kazanır

Foto muhabiri arkadaşım İlker Akgüngör ile birlikte 30 Ocak 2014 günü Irak Kürdistanı’nda Kandil bölgesindeki bir köy evinde KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık (Cuma) ile yaklaşık iki saatlik bir söyleşi yaptık. 2 ve 3 Şubat 2014 günlerinde Vatan Gazetesi’nde önemli bazı bölümlerini yayınladığımız bu söyleşinin, Semih Sakallı tarafından yapılan tam dökümünü, edit edilmemiş bir şekilde dikkatinize sunuyoruz.
 
Leyla Zana ile Sırrı Süreyya Önder’in son İmralı ziyaretinde Öcalan ile Barzani arasında bir mutabakat için hazırlıklar yapıldığı söyleniyor... 
Cemil Bayık: Aslında kim neyi hazırlamak istiyor, biz onu bilemiyoruz. O konuda detaylı bilgilerimiz yok. Leyla Zana ile Sırrı Süreyya Önder İmralı’ya gitti, görüştü. Basına yansıyan şeyler var. Bize henüz ulaşan bir şey yok çünkü kendileri daha gelmedi. Gelirler mi, gelmezler mi bilemem. Fakat basına yansıyanlar gerçeği fazla yansıtmıyor.

Ne gibi?
Bayık: Sanki İmralı’ya gidilmiş, ulusal kongre hakkında Rojava Kürdistanı hakkında, hatta başka konular hakkında görüşülmüş, ittifaklar yapılmış. Böyle bir hava işleniyor. Bunlar gerçekleri fazla yansıtmıyor.

Eğer Önder veya Leyla Zana İmralı’dan size bilgi getirseler doğrulanma ihtimali yok mu?
Bayık: Daha herhangi bir şey bize ulaşmış değil ama daha öncelerini biliyoruz. Ondan belirtiyorum. Çünkü biz önderliğimizi de biliyoruz, Leyla Zana’yı da biliyoruz, Mesud Barzani’nin yaklaşımını da biliyoruz. Bunlardan ötürü söylüyorum. Yoksa bize bir şey ulaşmış değil. Öyle çok farklı şeylerin olabileceğini de sanmıyorum. Tahmin etmiyorum.

KDP’den birisinin Rojava’da mutabakat olduğu açıklaması var. Konferansla ilgili sorunlar gideriliyor diye net açıklamalar var.
Bayık: Bunlar gerçeği yansıtmıyor.

Bunlar zor sorunlar mı?
Bayık: Elbette kolay değil. Eğer KDP öyle yansıtmışsa doğru yansıtmamış. Doğru, bazı konular mutabakat sağlandı. Rojava hakkında bazı mutabakatlar sağlanmıştı. Ama bu mutabakatlara uyulmadı. Özellikle ENKS(Kürt Ulusal Konseyi) tarafı bu mutabakatı bir tarafa itti. Mutabakat neydi? Cenevre’ye ya iki meclis ortak bir biçimde birlikte gidecekti ya da gitmeyecekti. Mutabakat buydu ama ENKS mutabakata uymayarak Cenevre’ye gitti ve katıldı. Dolayısıyla mutabakata uymadı.

Bir bakıma PYD’yi dışladı…
Bayık: Sadece PYD’yi değil. Orda bir halk meclisi var. Halk meclisi ile ulusal meclis arasında bir mutabakat sağlanmıştı. İki meclis birlikte gidecekti veya gitmeyecekti. Ulusal meclis yani ENKS denilen meclis halk meclisini, o mutabakatı dışlayarak Cenevre’ye gitti. Dolayısıyla o mutabakat ortadan kalktı, geçerli değil. Ama KDP onu nasıl yansıtıyor? Sanki mutabakat devam ediyormuş gibi yansıtıyor. Cenevre’ye sanki Kürtler ortak bir irade ile gitmiş gibi yansıtıyor. Böyle bir durum söz konusu değil.

Olma ihtimali yok mu? Çok mu zor?
Bayık: İleride olabilir ama şu andaki yaşanan durum bu tarzdadır. Mesela Mesud Barzani’nin açıklamaları da oldu. Diyor ki "Biz siyasi olarak yine destekliyoruz Rojava’daki Kürtleri." Bu tamamen kamuoyuna yönelik, gerçeği ifade etmeyen açıklamalardır. Eğer gerçekten Mesud Barzani’nin dediği gibi Rojava’daki Kürtleri destekleme söz konusu olsaydı o zaman Hewler mutabakatının uygulanması beklenirdi. ENKS Mesud Barzani’den PYD’den habersiz mutabakatı bir tarafa itemezdi ve Cenevre’ye gitmezdi.

Hewler mutabakatının tarihi nedir?
Bayık: Aralık’ın başıydı. O mutabakat da nasıl sağlandı? Bizler KDP ile görüştük. Bu görüşmede bir mutabakata vardık. Bunun sonucunda iki meclis, halk meclisi ile ulusal meclis Hewler’e gelecekti. KDP ve biz toplantı yapacaktık. Ve bu toplantıda iki meclis arasındaki sorunları tartışıp çözmeye çalışacaktık. Fakat sorunların çözümünü esas olarak iki meclis kendileri gerçekleştirecekti. Bizimki destek ve yardımcı olmaktı. Tıkandıkları yerde onlara yardımcı olacaktık. Yoksa biz karar alıp onların önüne koymayacaktık. Bizim aldığımız kararları onaylamayacaklardı. Biz zaten onu hiçbir zaman onaylamadık. Onlar kendi sorunlarını tartışacaklardı. Biz de onlara destek olacaktık. Hewler’de KDP tek başına o meclislerle oturdu. Hatta halk meclisi bu durumu eleştirdi. Neden PKK bu toplantıda yok? O zaman KDP’nin söylediği şuydu: "Biz zaten mutabakata varmışız. Biz PKK’yi de temsilen konuşuyoruz." O meclis toplantılarında birkaç noktada mutabakat sağlanmıştı. Bir, Suriye rejimine karşı ortak hareket edilecek. Devletle görüşme yapılacaksa da yapılmayacaksa da. Yine Suriye muhalefeti ile de ortak hareket edilecek onlarla birlikte olunacaksa da, olunmayacaksa da. Diğer bir önemli husus ise Cenevre’ye birlikte gitme ve gitmeme… Bir de tutuklu insanlar varsa eğer bir eyleme katılmamışlarsa bir komisyon tarafından incelenip serbest bırakılacaklar. Mutabakatlarda varılan noktalar bunlardı. Dört noktada mutabakat vardı. Bir de Semalka kapısı hem geliş gidişi hem insanı yardım için açılacaktı. Böyle maddelerdi. Fakat bunlar kamuoyuna yansıtılmasına rağmen Semalka kapısı öyle insani yardımlara açılmadı. Geliş gidişe açılmadı. Sadece KDP’ye bağlı adamların gelip gitmesine açıldı. Bu mutabakata uyulmadı. Siyasi tutuklular incelendi. Gerçekten eyleme karışmayanlar bırakıldı, eyleme karışanlar ise bırakılmadı. Devlete karşı, muhalefete karşı, Cenevre’ye karşı ortak hareket etme noktasında mutabakat uygulanmadı.

Anladığım kadarıyla Rojava hem sizler, hem Barzani için en stratejik konu.
Bayık: Aslında Suriye konusu sadece bizler için ve Barzani için stratejik bir konum arz etmiyor. Suriye herkes için stratejik bir konu. Suriye bir nevi merkezdir. Herkes açısından merkezdir. Suriye’de kazanan Ortadoğu’da hatta dünyada ona göre yer edinecektir. Ama Suriye’de kazanamayan Ortadoğu ve dünya politikasında yer edinemeyecektir. Suriye bir nevi Ortadoğu’nun marketidir. Ortadoğu’da yürütülen çelişki ve çatışmaların merkezi konumundadır. Dikkat edilirse, El Kaide Suriye’yi kendisine merkez seçmiş durumda. Onun için dışarıdan bütün ülkelerden militanlarını getiriyor. Parayla değişik insanları getiriyor. Gücünü orada yoğunlaştırarak Suriye’yi ele geçirmek istiyor. Orayı merkez yapıp bütün Ortadoğu’da hâkim olmaya çalışıyor. Böyle bir strateji izliyor. Bilindiği gibi El Kaide Sünni İslam’ı benimsediğini söylüyor. Bir de Şii İslam var. Bu da Suriye’yi kendisine merkez olarak seçmiş durumda. Şii İslam da Suriye’de sonuç alarak Ortadoğu’da egemenliğini veya amaçlarını sürdürmek istiyor. Amerika ve Rusya açısından da Suriye bir merkez. Türkiye açısından da bir merkez, Kürtler açısından da bir merkez. Şimdi Amerika Afganistan’dan başlayıp Tunus’la devam ettirdiği savaşı Suriye’de noktalandırmak istiyor. Çünkü Suriye Arap sahasındaki en son ülkedir. Orada çıkacak sonuçlara göre Ortadoğu’yu dizayn edecektir. Eğer Suriye’de sonuç alamazsa yürüttüğü savaş sonuçsuz kalacak, tersine dönecektir. Rusya açısından son kaledir zaten. Eğer Suriye’yi kaybederse Ortadoğu’da tüm çıkarlarını kaybedecektir. Türkiye açısından zaten bir merkez. Bugüne kadar Suriye politikası sonuçsuz kaldığı için bu sorunları yaşıyor. Yine Kürtler açısından da orası bir merkez. Kürtler’in orada kazanması veya kaybetmesi bütün Kürdistan’ı etkileyecektir. Suriye onun için merkezi bir anlam ifade ediyor. Zaten onun için Suriye’de bütün güçler çatışıyor.

Öcalan "elimi kolumu çözün birlikte Rojava’da çözüm bulalım" demişti. Sizlerin Öcalan aracılığıyla genel olarak Suriye, özel olarak da Suriye Kürtleri ile ilgili Türkiye ile ortak bir proje geliştirmeniz mümkün mü?
Bayık: Bizim Türkiye ile ortak bir proje gerçekleştirebilmemiz için başka şeyleri de birlikte gerçekleştirmemiz gerekir. Öncellikle Kuzey Kürdistan’da Kürt sorununu da çözmek gerekiyor. Önder Apo tutarlı yaklaşıyor. Hakkaniyeti esas alıyor. Hakkaniyeti esas almak bütünü esas almaktır. Önder Apo sadece Kuzey Kürdistan veya sadece Türkiye’nin demokratikleşmesi sorununu ele almıyor. Sadece Rojava Kürdistanı’nı da ele almıyor. Bütün Ortadoğu’yu ele alıyor. Ortadoğu’da demokrasi ve özgürlük sorunlarını ele alıyor. Bunun içerisinde Kürt sorunu da var, Türkiye sorunu da var, Suriye sorunu, Irak sorunu, İran sorunu da var. Bütünlüklü bir yaklaşım söz konusudur. Önder Apo sadece Türkiye Kürdistanı konusunda adım atmasını istemiyor. Suriye konusunda da adım atmasını istiyor. Ama . şimdiye kadar Türkiye herhangi bir konuda adım atmış değil.

Hiç mi?
Bayık: Belki kendine göre adım attığını söyleyebilir. Bize göre o adımlar herhangi bir anlam ifade etmiyor. Zaman kazanmaya, oyalamaya yöneliktir. Onun için Türkiye’nin bir adım attığı yok. Zaten eğer adım atsaydı bugün yaşadığı durumları yaşamazdı. Şu anki durumları yaşamasının esas nedeni adım atmamasından dolayıdır.

Şu anki durum derken Gülen Cemaati ile yaşadığı durumu mu kastediyorsunuz?
Bayık: Elbette. Türkiye’de biliyorsunuz şöyle bir gerçeklik var: İktidara gelebilmek için, iktidarda kalabilmek, sistemde yer edinebilmek için PKK’yi tasfiye etmeyi kabul etmek gerekiyor. Bu görevi önüne koymayan hiçbir güç Türkiye’de iktidar olamaz, sistemde yer edinemez. Ancak bunu önüne koyan iktidara gelebilir, sistemde yer edinebilir. Kaderi de buna bağlıdır. Eğer başarılı olursa yoluna devam eder, yoksa tasfiye olur. Dikkat edelim Türkiye’de birçok hükümet PKK’yi tasfiye etmeyi öncellikli görev olarak önüne koydu. Hatta Çiller bunu açıkça söyledi “ya bitecek ya bitecek” diye.  Bitirmek için her şeyi yaptı. Dolayısıyla Türkiye çok kirlendi. Devlet devlet olmaktan çıktı. Çetecilik geldi. Rüşvet gelişti, yolsuzluk gelişti, Faili meçhuller gelişti. Uluslararası yasalar ve hatta Türkiye’nin kendi yasaları ayaklar altına alındı ama Çiller bitiremeyince kendisi bitti. Tasfiye edemeyen tasfiye olur. Bu bir kuraldır. AKP ile Fethullah’ın ortak operasyon biçiminde iktidara gelmesi söz konusudur. Bu iki gücün bir koalisyon olarak iktidara gelmesini sağlayan kimdir? Kapitalist güçlerdir. Çünkü bu iktidarla Ortadoğu’daki stratejilerini uygulamak istediler. Çünkü Türkiye bir NATO ülkesidir. Eğer kapitalist modernist bir model uygulanacaksa elbette bu Türkiye ile uygulanacaktır. Türkiye zaten buna 12 Eylül ile hazırlandı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin amacı NATO ülkesi olan Türkiye’yi NATO’nun stratejisine göre şekillendirmekti. 12 Eylül’ün esas amacı budur.  Ve dikkat edilirse, NATO’nun stratejisi neydi? Yeşil kuşak projesi sonra da siyasal İslam stratejisi biçiminde somutlaştırıldı. Radikal İslam’a karşı biçiminde sürdürdü. Türkiye’nin buna göre hazırlanması gerekiyordu. 12 Eylül ile buna hazırlandı ve sonrasında koalisyon dediğimiz güç iktidara taşındı ama hâlâ sistem tarafından kabul edilmiş değil. Ne zaman kabul edildi? Dolmabahçe’deki Erdoğan-Yaşar Büyükanıt görüşmesiyle… Ardından Bush ile görüşme yapıldı. Bu görüşmelerin sonrasında hem iktidarda kalıcılığı kabul edildi, hem sisteme dahil edildi. Neyin karşılığında? PKK’yi tasfiye etmenin karşılığında. PKK’yi tasfiye etmeye çalıştılar. Tasfiye edemeyince şu andaki duruma düştüler. Şu anki durumun bununla bağı var. Öyle birden kendiliğinden ortaya çıkan bir durum değil.

Hükümet-cemaat çatışmasında söylenen güçlü tezlerden biri kabaca ‘Kürt sorununun çözümünü hükümet istiyor ama cemaat istemiyor’ şeklinde. Sizce bu tez doğru mu?
Bayık: Hayır, hayır. İkisinin de çözüm istemediği çok açıktır. Eğer ikisi de çözüm isteseydi bugün Türkiye’de yaşanan durum ortaya çıkmazdı. Yine ikisinden biri çözüm isteseydi diğeri istemeseydi bu durum yine ortaya çıkmazdı. Ne Fethullahçılar ne AKP’liler Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünü, Türkiye’nin demokratikleşmesini istemediler. Belki istiyor gibi göründüler. Böyle bir algı yarattılar. Birçok kişi bu beklentiye girdi, umut etti ve hatta destek de verdi. Hatta “yetmez ama evet" de dedi. Fakat şimdi ortaya çıkan durum bunun böle olmadığını net bir şekilde gösteriyor. Eğer böyle olmasaydı Kürtlerin desteğini alırdı. Türkiye’de demokrasinin gücünü alırdı ve bu sorunu çözerdi. Ama dikkat edelim böyle bir hedefle iktidara gelmediler.

Çözüm süreci burada neye denk geliyor? Bir Oslo var, ardından İmralı üzerinden yürütülen bir gelişme var. Cemaat’in özellikle Oslo’yu sabote ettiğini ileri sürüyorlar. İmralı sürecinde de Cemaat’in negatif ama hükümetin pozitif olduğu söyleniyor. Ancak, siz bunların böyle olmadığını söylüyorsunuz.
Bayık: Evet, dikkat edilirse Önder Apo’nun Kürt sorununu demokratik ve siyasal düzlemde çözme ısrarı yıllardan beri sürüyor. Aslında birinci ateşkes PKK’nin paradigma değiştirdiğini de ifade ediyor, strateji değişikliğine de ifade ediyor.

Turgut Özal dönemini kastediyorsunuz…
Bayık: Elbette. O tarihten beri biz hep Kürt sorununun  demokratik, siyasal yöntemle çözülmesinde ısrar ediyoruz. O yüzden tek taraflı dokuza yakın ateşkes ilan ettik. Eğer bizim böyle bir niyetimiz olmasaydı tek taraflı bu kadar ateşkes ilan etmezdik. Kendimize güvenmeseydik bunu yapmazdık. Hem kendimize güvendiğimiz, hem bu sorunu demokratik, siyasal yöntemle çözmek istediğimiz için bu kadar ısrarlı davrandık. Ama hep tasfiye ve savaşla karşılık verildi. Bu hep bizim zayıflığımız olarak yorumlandı. Bu sorunu çözmemize yorumlanmadı. Tam tersine, "tek taraflı ateşkes ilan ediyorlar, demek ki zayıflar. Üzerlerine gidersek bitirebiliriz, tasfiye edebiliriz" dediler. Bunun dışında bir şey düşünmediler. Eğer düşünselerdi herhalde bu yönde adımlar atarlardı. Dikkat edelim Türkiye’de çözümden yana olan güçleri de yaşatmadılar, tasfiye ettiler. Sadece PKK’nin tasfiyesini esas almadılar, Onunla birlikte Türkiye’de hatta devlet içerisinde bile sorunu tartışmaktan yana olan çözmekten yana olan güçleri bile tasfiye ettiler. Bu kadar gözükara davrandılar.

Bu son süreçte, biz Kandil’e yine gelmiştik, Newroz mesajı filan, bunlar çok pozitif gelişmelerdi. Ama geri çekilme durdu. Siz devletin bir şey yapmadığını söylüyorsunuz ancak fiilen çatışma da yok.
Bayık: Sorun çatışma olup olmaması değil ki. Çatışma oluyorsa niye oluyor? Bir sorun olduğu için çatışma oluyor. Mesela durup dururken çatışma istiyoruz, savaş istiyoruz diye çatışmıyoruz, savaşmıyoruz. Bir sorundan dolayı çatışma çıkıyor. Çatışma sorunun ortaya konmasını ifade ediyor. Yoksa herhangi bir şey ifade etmiyor. Yoksa biz öyle çok çatışmaya, savaşa aşık olduğumuz için çatışmıyoruz, savaşmıyoruz. Zorunlu kaldığımız için savaşıyoruz, çatışıyoruz. Biz savaşla Kürt sorununu ortaya çıkarttık. Kürtler ile ilgili verilen karar neydi? "Kürtler diye bir halk yoktur. Halkın yaşama hakkı da yoktur!" Verilen karar buydu. Biz bunu kabul etmedik, reddettik. Biz bu karara karşı hareketi kurup, geliştirdik. "Böyle bir halk vardır ve yaşamak istiyor. Herkes gibi yaşama hakkı var" dedik. Daha başından beri bu halk için mücadele etmek, kimsenin kabul etmediği bir halkı sahiplenmek suçlu olmak demekti. Biz bunu başlangıçta kabul ettik. Bunu kabul etmesek bu mücadeleye girmezdik. Çatışmayı isteyen kim? Biz değiliz. Türkiye devleti veya onun çeşitli güçleri. Yalnız o da değil. Arkasında güçler var. Bu güçler Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü istemiyor, istikrar istemiyor. Onun için bir türlü çözülemiyor. Çünkü bu güçler çatışmadan çıkar elde ediyor. Çatışmasızlık, istikrar, sorununu çözümü bunların işine gelmiyor. Onun için sorun çözülmüyor. Türkiye yalnız bırakırsa Türkiye ile olan sorun çoktan çözülürdü. Kürt sorunu öyle sadece Türkiye sorunu da değil, bölgesel sorun da değil. Uluslararası bir sorun. Dolayısıyla bu sorunun çözümünde uluslararası güçlerin de yer alması gerekiyor. Bu güçler yer almadan bu sorunu çözmek çok zor. Biz 1993’den bu yana tek taraflı ateşkesler ilan ederek ve 2013’de ateşkesi de aşan bir irade göstererek bu sorunu çözmeye çalıştık, Türkiye’yi bu sorunu çözmeye çekmeye çalıştık. Buna rağmen sorun çözümlenmedi. Çünkü bunu engellemeye çalışan güçler var. Örneğin Paris katliamı. Daha Newroz’da Önder Apo bir deklarasyon ilan etmeden onun önüne geçilmek istendi. Paris katliamı budur. Ama Önder Apo ve halkımız kararlı davrandı. Paris katliamını boşa çıkardı ve Newroz’da Önder Apo o deklarasyonu ilan etti. Bu bile tek başına bizim sorunun çözümünde ne kadar kararlı olduğumuzu gösteriyor.

O dönem Paris katliamı yüzünden bütün süreç askıya alınabilir miydi?
Bayık: Olabilirdi tabii. Önder Apo, hareketimiz, halkımız durumu kavramamış olsaydı, diyelim tepkiyle hareket etseydi kesinlikle 2013 Newroz’unda Amed’deki deklarasyon ilan edilmeyebilirdi. Tekrar çatışmalar yoğun bir şekilde sürebilirdi.  Zaten istenen oydu.

Şu anda hükümet zor durumda. Bazıları sizin hükümetin bu zor durumunda farklı bir tavır belirleyebileceğinizi dile getiriyor. Bu konuya yaklaşımınız nedir?
Bayık: Bizim böyle bir örgüt olmadığımız çok açık. Dikkat edilirse psikolojik savaş merkezi tarafından Önder Apo, PKK ve hatta Kürt halkı çok çeşitli biçimlerde Türk ve dünya kamuoyuna yansıtıldık. Hakaretlerden tutalım çarpıtma ve saptırmalara kadar. Önder Apo, PKK ve hatta Kürt halkı gerçeği anlaşılmasın diye her şey yapıldı. Nedir Önder Apo gerçeği, PKK gerçeği, Kürt halkı gerçeği? Bunun anlaşılması önlenmek istendi. Şimdi Türkiye toplumu Önder Apo ve Kürt gerçeğini anlayabilir. Şu anda sadece AKP zor durumda  değil. Türkiye, devlet zor durumda. AKP-Fethullah çekişmesi, çatışması sadece bu güçleri ilgilendirmiyor. Tüm Türkiye’yi ilgilendiriyor. Sadece bu güçlere zarar vermiyor, Türkiye’nin bütününe zarar veriyor. PKK eğer şimdiye kadar psikolojik merkezin yansıttığı gibi bir hareket olsaydı PKK için şu anda bulunmaz bir ortam var. Eğer sadece bir Türkiye düşmanlığı olsaydı farklı davranabilirdi. Demek ki Önder Apo’nun, PKK’nin ve Kürt halkının Türkiye düşmanlığı yok. Bugünkü yaşanan durumlardan da bunu çok rahat görebilirler. Bugün en sorumlu davranan Önder Apo, PKK ve Kürt halkıdır.

Sizi bu konuya şu veya bu şekilde çekmek isteyen çok farklı güçler olsa gerek. Siz bu konuya girseniz Türkiye’de önemli sıkıntılar yaşanır. Böyle bir ihtimal var mı?
Bayık: Önder Apo ve PKK gerçeği bu yönüyle de topluma çok farklı yansıtıldı, algı oluşturulmaya çalıştırıldı. "Aslında Türkiye’de Kürtler ile ilgili bir sorun yok. Dışarıdan yaratılan bir sorundur bu. Çeşitli güçler Türk devletinin güçlenmesini istemiyor. Onun için PKK denen olayı bela ettiler. Yani dışarıdan kaynaklanan bir sorun içeriden olan bir sorun yok" dediler ve PKK’yi çeşitli biçimlerde Türkiye toplumuna, kamuoyuna yansıtmaya çalıştılar. Algı oluşturmaya çalıştılar. İşte "PKK dış güçlere bağlı bir güç, PKK Suriye’ye bağlı bir güç, İran’a bağlı bir güç, PKK Amerika’ya bağlı bir güç"… Yani PKK’yi bağlamadıkları bir güç kalmadı. "PKK bir özgürlük hareketi değil, bir mafya hareketi, bir eroin hareketi, öldürmeden başka bir şey bilmeyen bir hareket"… Yani akla gelebilecek ne varsa PKK için söylendi, söylenmeyen bir şey kalmadı. Fakat bunların hiçbiri PKK gerçeğini ifade etmiyor. PKK tamamen kendi gücüne dayanan, bütün sorunlarını kendi mücadelesiyle çözen bütün ihtiyaçlarını kendisi karşılayan bir harekettir, hareketin gerçeği budur. Bu hareket herhangi bir güçten destek almadı. "Bu hareket bu kadar düşman arasında nasıl ayakta kalabilir ki! Demek arkasında bazı güçler var, bazı kullananlar var. Onun için ayakta kalıyor" dendi. Halbuki bu harekete kendi güç kaynaklarını kendisini yaratıyor. Gerçeği budur. Kendi zihniyetiyle kendi felsefe ve ideolojisiyle kendi güç kaynaklarını yaratıyor. PKK’nin gelişmesi, başarısı kendisindedir, başka bir yerde değil. Bir güç eğer bir temele dayanmazsa öyle dışarıdan yardımlarla, teşviklerle bir yere ulaşamaz. Oluşsa bile başarı şansı yoktur. Bu da bir gerçek. Çeşitli güçler elbette ki yanına almak ister. Çünkü PKK’yi yanına alan bir güç dengeleri rahat değiştirebilir. Bu Türkiye’de de böyledir, Ortadoğu’da da böyledir. Şu anda PKK hem Türkiye’de, hem Suriye’de belirleyici bir güçtür. Bu çok nettir. Birçok gücün kaderi PKK’nin elindedir. PKK istediği gibi dengeleri yıkabilir, istediği gibi kurabilir. Ama dikkat edilirse PKK halklara karşı ciddi ve sorumlu davranıyor. Öyle dar, basit örgüt çıkarları gözetmiyor. Hatta dar Kürt halkının çıkarlarını da sadece gözetmiyor. Bunları gözettiği kadar kendi dışındaki halkların çıkarlarını da gözetiyor. Onun için sorumlu hareket ediyor. Onun için hiçbir güç PKK’yi kendi amaçları için kullanamaz. Eğer PKK kendi amaç ve çizgisinden uzaklaşırsa kendi kendini tasfiye etmiş olur. Anlamsız hale gelir.

Öcalan’ın "ateşe benzin dökmeyiz" açıklamasını da bu şekilde mi okumalıyız?
Bayık: Birileri bizi bu sürece dahil etmek istiyor olabilir. Çeşitli insanlar böyle düşünebilir. Bu bir şey ifade etmez. Önemli olan önderliğin ve hareketin tutumudur. Bu belirleyicidir yoksa her toplumda çeşitli düşünceye sahip insanlar ve çevreler olabilir. Ama belirleyici olan güçler önemlidir. Önder Apo’nun ve PKK yönetiminin tutumu önemlidir. Yine KCK’nın tutumu önemlidir. Yoksa çeşitli kesimlerin tutumu önemli değildir.

Öcalanın’ın darbe tespiti ve hükümetten yana olması bir tereddüt yarattı mı sizde?
Bayık: Önder Apo öyle hükümetten yana bir tavır filan belirlemiş değil. Öyle yansıtılıyor ama doğru değil. Türkiye bir çatışma var. Fethullah Gülen ve AKP çatışması var. Bu çatışma neyin sonucu ortaya çıktı ve bu çatışmayla ne yapılmak isteniyor, Türkiye nereye götürülmek isteniyor bunun anlaşılması isteniyor.  Kapitalist sistemin bir stratejisi var. Ortadoğu’da bunu uyguluyor. Bunu ilk kez nerede uyguladı? Diyelim ki Afganistan’da ve Irak’ta uyguladı bir taktikle. Neydi o taktik? Devletleri yıkma ve dağıtma. Bunda başarılı oldu ama onun yerine oluşturmak istediği yeni devletleri oluşturamadı. Yıkmada başarılı ama yapmada başarılı olamadı. Burada ekonomik kayıplarda oluştu. Dolayısıyla da siyasal kayıpları da oluştu. Bu strateji son dönemde bazı Arap ülkelerinde de uygulandı. Dikkat edilirse oralarda devleti bütünüyle yıkma ve dağıtmaya girmedi. Oralarda milliyetçi kesim, kendine laikim diyen kesimleri hedefledi ve onları rejimden dışladı. Onun yerine de siyasal İslam çizgisindeki güçleri iktidara taşıdı. Bunlar daha çok Müslüman Kardeşler’di ama bu taktik de sonuç vermedi. Çünkü Müslüman Kardeşler Mısır’da, Tunus’ta iktidara getirildi ama buralarda El Kaide gelişti. Sonuçta bu taktiğinde sonuç vermediğini görünce Mısır’da darbe yaptı. Çünkü Mısır Müslüman Kardeşler’in merkezidir ve bütün Arap ülkelerinde örgütlenmiş durumda. Eğer Mısır’da iktidara getirilen Müslüman Kardeşler NATO’nun, kapitalist modernitenin stratejisiyle uyumlu olsaydı o darbe gerçekleşmeyecekti ve Müslüman Kardeşler her yerde iktidara taşınacaktı. Fakat tersi bir sonuç ortaya çıkınca o taktik bir tarafa itildi ve yeni bir taktikle siyasal İslam stratejisi hayata geçirilmek istendi. O da şimdi Suriye’de deneniyor. Suriye’de denenen taktik farklı bir taktik. Ne Afganistan, Irak’a benziyor, ne de bir Mısır ile Tunus’a benziyor. Oradaki taktik İslamcı kesimde radikal dedikleri kısmı dışlayarak, yine laik ve milliyetçi kesimin radikal kısmını dışlayarak milliyetçi Müslüman bir iktidar, rejim kurulmak isteniyor. Bu ne kadar sonuç verir, o da tartışmalıdır. Bu süreçte Amerika’nın öncelik ettiği kapitalist modernist güçler istediği sonucu elde edemedi bazı adımlar atmalarına rağmen. Halklar da çok olumlu sonuçlar elde edemedi. Belki eski rejimlerden biraz kurtuldu ama halkların özlemi de gerçekleşmedi. Halklar da pek kazanmadı. Kim kazandı? Daha çok El Kaide kazandı. Gelişen El Kaide oldu. El Kaide Suriye’yi kendisine merkez edinerek bu başarısını Ortadoğu’da gerçekleştirmeye çalışıyor. İran’ın başını çektiği Şii hareketi Suriye’yi merkez seçti, orada çatışıyor. Bütün güçler Suriye’de çatışıyor. Böyle bir gerçeklik var. Türkiye 12 Eylül ile bu stratejiye göre düzenlendi. 12 Eylül bunu ifade ediyor. Dikkat edelim siyasal İslam’ın örgütlenmesi, gelişmesi 12 Eylül’de sonradır. 2000’lerde hegemonik iktidara taşındı. Kim taşıdı? Sistem taşıdı. Kendi stratejisini uygulamak için taşıdı. Türkiye bu amaçla hazırlanmıştı. Bu koalisyon iktidara taşındığında koalisyon ittifak halindeydi. Fethullah ile AKP aynı değil, amaçları da aynı değil. Belki ortak yanları var. Onun için zaten bir koalisyon biçiminde iktidara geldiler ve önlerinde ciddi bir engel vardı. Bu neydi? Daha önce oluşan milliyetçi yanı laik yanı önde olan Türkçülüğü de esas alan bir hegemonik devlet yapısı vardı. Bu devlet yapısı İslamcıları, Kürtleri, sosyalistleri dışlamıştı, ezmişti. AKP ve Fethullahçılar o hegemonik devleti yıktı yerine yeni bir devlet geliştirdi. Daha çok İslam ve Türk sentezini içeren bir hegemonik devlet yapısı geliştirdi. Bu devlet geliştirildikçe diğer engel önemli ölçüde ortadan kaldırıldı ama başka bir engel var, Kürt engeli var. Bu engelin de ortadan kaldırılması lazım. İslam zaten merkeze taşındı, sosyalistler de Sovyetler’in dağıtılmasıyla birlikte güç olmaktan, tehlikeli olmaktan çıkmıştı. Kala kala sistem dışı olan bir Kürtler var. Türkiye’deki sistem ve iktidar gerçeği var. Diyelim ki Kürtleri sistem içine çekmeden ziyade ezmeyi hedef alıyor. Ve iktidar buna dayandırılıyor. Koalisyon biçiminde iktidara gelen AKP ve Fethullahçılar bu engeli de ortadan kaldırmak istediler. İkisi de Kürtlere karşı ezmeyi, tasfiyeyi esas aldı. Zaten sistemdeki kabul edilmeleri bu temeldedir. Başka türlü sistemde kabul edilemezlerdi. Dolmabahçe’deki görüşmenin esası budur. 2007’ye kadar AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımı zikzaklıdır. Bir taraftan Kürtlere göz kırpıyor bir taraftan ezmeye çalışıyor. Esas bunlar sisteme mesaj veriyor. "Eğer siz beni kabul etmezseniz ben Kürtler ile birleşirim. " Söylediği budur. Sonuçta Kürtleri ezme karşılığında kabul etti. Burada AKP ile Cemaatçiler’in hem ittifakı var hem birbirleriyle karşıtlıkları var. Birbirlerini kullanma durumları da var. Eski hegemonik devlet tasfiye edilince yenisi geliştirilince kendileri açısından tek PKK kalıyor. Zaten uluslararası sistem de arkalarında… Bu noktada iktidar mücadelesine başladılar. İktidar mücadelesini kazanabilmeleri için Kürtleri tasfiye etmeleri gerekiyor. İktidar mücadelesini kazanmanın yolu oradan geçiyor. AKP resmen iktidarda. Fethullahçılar’ın öyle resmi bir durumu yok. Resmen koalisyon kurmuş değiller ama koalisyondur. Cemaatçiler ideolojik ve uluslararası bağlantıları olan bir güç.  Fethullahçılar Kürdistan’a yönelerek PKK’yi temizleyen bir güç olarak iktidara yerleşmek istediler. Kürdistan’daki bütün uygulamaları Cemaatçiler gerçekleştirdi ama AKP’nin iktidarı altında bunu gerçekleştirdiler ve AKP buna sahiplik yaptı, karşı çıkmadı. Bu AKP’nin işine geldi. Bir nevi kendisinin yapacağını Cemaatçiler’e yaptırtmak istedi. Kürtlerin tepkileri AKP’ye değil Fethullahçılar’a yönelsin. Bu arada iktidarını güçlendirir ve kendisini Kürtler için bir kurtarıcı göstermeye çalışır ki dikkat edilirse propagandalar da hep o yöndeydi. Burada esasında AKP’nin Cemaatçileri kullanma ve teşvik etme durumu da var. Cemaatçiler de buna dayanarak PKK’ye büyük darbe vurarak Kürdistan’da savaşı kazanmış bir güç olarak iktidara gelmek istediler. Bu konuda belli bir savaş yürüttüler. Binlerce insanı zindanlara attılar. Bunun üzerinden Oslo sürecine müdahaleyi başlattılar. Dediler ki "iktidara bizim hâkim olmamız gerekir!" İktidara hâkim olabilmek için MİT’i ve Erdoğan’ı hedeflediler. İktidara gelmek istediler ama tabii ki AKP buna karşı durdu. Arkasından başka sorunlar gündeme getirildi. Bunun hem iktidar boyutu var hem de uluslararası sistemin Ortadoğu’da uyguladığı politikalarla bağı var. İkisi birleştiği için Türkiye’de bu çatışma başladı.

Öcalan’ın açıklamasından benim ve kamuoyunun önemli bir kesiminin algıladığı ‘AKP bir şey yapmak istiyor ama Gülen cemaati baltalıyor’ idi. Bu doğru bir çıkarım mı?
Bayık: Biz Newroz’da o deklarasyonu dünyanın önünde ilan ettiğimizde onun öncesinde ve sonrasında Gülen Hareketi’nin tutumu ne oldu? Bunu herkes biliyor. Açık söylenmedi mi yani. "PKK ile görüşmeler olmamalı tam tersine ezilmelidir" dediler.

Gülen’in BBC’ye söyledikleri tam tersi ama…
Bayık: Evet, tam tersini söylüyor ama önceden söylediklerini herkes biliyor. Hatta beddualar bile etti. Hareketin ve hatta Kürtlerin bile kökünün kazınması gerektiğini söyledi. Sadece söylemde de kalmadı. Pratikte de uygulandı. Binlerce seçilmiş insan zindanlara tıkıldı. Bu insanlar hangi suçu işlediler?

Bunu doğrudan Cemaat’e mi yüklüyorsunuz?
Bayık: Elbette, elimizde belgeler var. Belediye seçimlerine nasıl müdahale etmişler, nasıl bazı kazanılan belediyeleri BDP’nin elinden çıkarmışlar, kimler nerede ve ne zaman nasıl tutuklanmalı, nasıl suçlar yaratılmalı… Bunların hepsinin belgesi var. Biz daha önce de bunu söyledik. Basına yansıtmak isteyen varsa verebiliriz dedik. Birileri aldı ama bu çatışma başlayınca yayınlamayı durdurdu. Bu bir gerçek. Gülen Hareketi hiçbir zaman Kürt sorununun PKK ile oturulup müzakere yöntemiyle çözülmesini istemedi aksine bunu tehlikeli gördü, bunu şiddetle reddetti. "PKK’nin ezilmesi gereklidir" dedi. "PKK’yi ezerek sorunu çözeriz" dedi. Türkiye’nin hep söylediği bu değil miydi? Önce ezeriz sonra ne verirsek veririz. Zaten Türk devlet mantığı budur. Ne verilecekse biz veririz, kimse bir şey istememeli. Bu memlekette kime ne gerekiyorsa biz veririz. Fethullah’ın da söylediği buydu. Bu Türk politikasının ifade edilme tarzıdır. Ezme politikasıdır. Bunun karşılığında AKP eğer sorunu çözmek istiyorsa Önder Apo onların sorunu çözmesi için dünyada hiç kimsenin yapmadığını yaptı. Peş peşe adımlar attık. Elimizdeki esirleri karşılıksız bıraktık, ateşkesi karşılıksız ilan ettik, savaşı karşılıksız durdurduk ve güçlerimizi sınır dışına Kuzey’den Güney’e çekmeye başladık. Gazeteciler geldi ve gördü. Bunların hepsi kayıtlıdır, belgelidir. Dünyada hiçbir güç bunu yapmaz. Dünyada sorunlar yaşayan taraflar oturur müzakere yapar ve nede anlaşırsa yazılı hale getirip kamuoyuna duyulur. Ve üçüncü tarafın gözetimi altında bunlar yapılır. Bizde ne üçüncü bir taraf vardır ne yazılı bir metin vardır ne karşılıklı adımlar atma vardır. Bunların hepsi tek taraflıdır ve peş peşe atılmıştır. Biz bu adımlarla müzakerenin zeminini olgunlaştırmak istedik. Hareket ve halk hazır, demokratik güçler hazır. Bunu Türk devletinin toplumunu hazırlamaya çalıştık. Bu zemini oluşturduk. Geriye ne kalıyordu? Bu zemin üzerinde müzakere adımını atmak kalıyordu. Bunun devlet tarafından atılması gerekiyor. Birinci aşama denilen aşamada biz peş peşe adımlar attık. Bunun üzerinden müzakereye geçilmesi gerekiyordu. Neden bu adımları peş peşe attık? Çünkü Önder Apo çeşitli güçlerin sürece müdahalesini önlemek istiyordu. Çok açık… Birçok güç bu süreci istemiyor. Bunu sabote etmek istiyor. Bunun önüne geçmek için biz bu adımları attık. Dünyanın önünde bu adımları attık ki müdahalelerin önünü keselim diye. AKP sorumlu davranıp hızla müzakerelere geçerse süreci sabote etmeler daha da asgariye çekilir. Dolayısıyla Kürt sorunu demokratik, siyasal yöntemle çözüm yoluna girer. Biz bunu esas aldık ama AKP bu adımı atmadı. Neden atmadı? Çünkü hedefinde Kürt sorunu çözme gibi bir sorun yok. Hedefinde "ateşkes olmalı, çatışma olmamalı, ölümler olmamalı, kan akmamalı" var. Bunu aşan herhangi bir hedefi söz konusu değildir. Bütün hesabı seçimlerde başarı.

Siz zemini hazırladık diyorsunuz. AKP için henüz zemin olgunlaşmamış olamaz mı?
Bayık: Bize şunu diyebilirlerdi. "Siz bu adımları attınız ama bizim şöyle şöyle sorunlarımız var, bizim bunları çözmek için zamana ihtiyacımız var." Mesela şu kadar zamana. Biz buna da açıktık. Çünkü biz sorunun çözümünü istiyoruz. Bunun için bu adımları atıyoruz. Çözümü çözmek istemeyen bir güç bu adımları atar mı? Dünyada bu adımları atan yoktur. AKP hiçbir zaman onu bizimle tartışmadı. Mesela bir yol haritası koydu mu? Mesela "biz şu sürede şu adımları atmak istiyoruz" şeklinde bunu hiç deklare etti mi? Etmedi. Ne yapmak istediğini hiç kimse bilmiyor. Böyle çözüm süreci olabilir mi? Ama öbür tarafta "çözüm sürecinde kararlıyız, süreç iyi yürüyor…" diyorlar. Bu bir şeyi ifade ediyor mu? Etmiyor.

Milletvekillerinin bırakılmış olması önemli değil mi?
Bayık: Bırakılması elbette iyidir. Biz isteriz ki başkaları da bırakılsın. Suçsuz onca insan rehin tutuluyorlar. Sorun sadece birkaç milletvekilinin bırakılması değildir. Diğerleri de seçilmiş insanlardır. Hiçbir şiddete bulaşmamış insanlardır. İçeride boşuna yatan insanlardır.

Bunun formüle bağlandığı söyleniyor?
Bayık: Söylenebilir. Gelişebilir, gelişmez. Onlar işin teknik tarafıdır. Önemli olan soruna yaklaşımdır. Milletvekillerini bırakmak zorundaydılar. Niye? Çünkü Kılıçdaroğlu Washington’a gitti. Orada Gülenciler ile görüştü, Mustafa Balbay bırakıldı. Mustafa Balbay bırakıldıktan sonra diğer milletvekillerinin bırakılmaması düşünülemezdi.

BBC’de "PKK ile görüşülür ama devlet onuru dikkate alınmalı" dedi Fethullah Gülen. Bu açıklamayı nasıl buldunuz?
Bayık: Devletin onuru varsa Kürtlerin onuru yok mu? Kürtler bir halktır. Bu kadar yıldır mücadele ediyor. Bedeller ödeyen bir halktır. Esas olan onur ise Kürtlerin onurunun düşünülmesi gerekiyor. Türk devletinin onuru diye bir onur olamaz. Türkiye toplumunun hassasiyetleri var, devletin hassasiyetli var denir. Peki, onların hassasiyetleri var da Kürtlerin hassasiyeti yok mudur? Kürtler mi Türk toplumuna hakaret ediyor yoksa Türk devleti mi Kürtlere hakaret ediyor? Kürtlerin bütün haklarını elinden alıyor? Kürtler kimsenin dilini, kültürünü yasaklamış değil. Kimsenin iradesine ipotek koymuş değil. Siyaseti ve örgütlenmeyi yasaklanmış değil. Devlet Kürtlere yasak koyuyor. Burada bir hassasiyetten, onurdan bahsedilecekse Kürtlerin hassasiyetlerinden, onurundan bahsedilmesi gerek. Bunun korunması gerekiyor. Çözümden yana olanın bunu esas alması gerekiyor. Ama sanki bu halkın hiçbir hassasiyeti, hiçbir onuru yok da sadece Türk devletinin, Türk toplumunun hassasiyetleri gözetilmesi gerekiyor. Çözüm istememenin ifadesidir.

Gülen’in uluslararası medyaya İmralı ile de görüşülür demesi önemli değil mi?
Bayık: Niye şimdi? Bundan önce söyledikleri var, yaptıkları var. Çok açık. Süreçle bağlantılı. Şu anda Türkiye’de bir devlet krizi var. Hükümet krizi değil devlet krizi var. Şu anda Türkiye’de bir iktidar sorunu var. Sorun çözümlenmek isteniyor. Türkiye bir NATO ülkesi. İktidar boşluğunu kaldıramaz Türkiye uzun süre. Bu sorunun mutlaka erkenden çözülmesi gerekiyor. NATO’nun, kapitalist modernist çıkarı bunu gerektiriyor. Türkiye bir Mısır değil. Türkiye’de bu iktidar sorunu nasıl çözümlenmek isteniyor. Bu önemli. Türkiye’de iktidar sorunu ortaya çıkınca CHP hemen Washington’a gitti, bazı görüşmeler yaptı. Geldi şimdi ulusal güçlerin, Cemaat’in desteğini alarak iktidara sorununu çözmek istiyor kendine göre. Ankara’da eski MHP adayı Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olarak gösterildi. CHP, MHP hepsi birleşti bu anlamda. CHP gerçekten iktidar sorununu çözebilir mi? İktidara gelebilir mi? Bu tamamen PKK ile ilişkisine bağlıdır. O da neye bağlıdır? Kürt sorununda, Alevi sorununda, Türkiye’nin demokratikleşme sorununda köklü adımlar atmasına bağlıdır. Eğer bu köklü değişiklikleri yapabilirse Kürt halkının desteğini kazanabilir, Alevilerin desteğini kazanabilir, Türkiye’deki demokrasi güçlerinin desteğini kazanabilir. O zaman iktidara gelebilir. Şu anki haliyle iktidara gelmekten, iktidar sorununu çözmekten uzaktır. MHP iktidar sorununu çözebilir mi? Ona çok uzak olduğu açıktır. Tek başına bir HDP, BDP benzeri bir güç çözebilir mi? Çözemez, uzaktır. Geriye ne kalıyor? Ya AKP içerisinden bir parçayla iktidarı çözmek ya da ordu darbesiyle iktidarı çözmek… Mısır’da yapıldığı gibi çözmek. Mısır’da ordu darbesi ile çözmek istediler ama çözemediler. Orada ne olacağı henüz belli değil. Türkiye bir Mısır da değil. Orduyla iktidar sorununu çözmek Türkiye’nin sorunlarını çözmeyeceği gibi daha da çıkmaza götürür. Geriye ne kalıyor? AKP içerisinden bir alternatif yaratmak. Onun için Erdoğan’ın ve ekibinin etkisiz kılınması gerekiyor. Seçimlerden önce bunun büyütülmesi bunu ifade ediyor. Neden bu sorun seçimlerden çok önce gündeme getirilmedi de hemen seçimlerden arifesinde gündeme getirildi? Belli ki seçimler etkilenmek isteniyor. Bir taraftan AKP içerisindeki Fethullahçı milletvekilleri istifa ettirerek bir taraftan CHP güçlendirerek AKP’nin istediği sonuçlar önlenmek isteniyor. Daha sonra da kazanlar kaynatılmak isteniyor. Böylelikle Erdoğan ve ekibinin işi tamamlanmak isteniyor. Küçültülmüş bir AKP yaratılmak isteniyor. Daha çok sistemin kontrolünde bir AKP yaratılmak isteniyor. Buradan Türkiye nereye gider? Artık koalisyonlar dönemine gider. Koalisyonlarla yönetilen bir ülke haline gelir. Bir de AKP’yi, Erdoğan’ı iktidarda tutan nedir? Ekonomi politikalarıdır. Ekonomi politikalarına da müdahale ediliyor. Bütün bunlarla AKP iktidarından, Erdoğan iktidarından kurtulmak isteniyor. Bu nettir.

Bu Erdoğan’sız AKP senaryosu…
Bayık: Evet. Bunu kiminle gerçekleştiriyorlar? Cemaat ile. Onun arkasında kim var? Amerika. Amerika Cemaat ile işi götürüyor. Nerden vurdular? Yolsuzluktan vurdular. Can damarından vurdular. Çünkü AKP topluma kendini hep yolsuzlukla mücadele eden bir güç gibi göstermiştir ve öyle bir algı oluşturmuştur. Buradan vurulursa ancak AKP vurulabilir ki operasyon buradan başladı. Yolsuzluk yok mu? Var. Rüşvet yok mu? Var. Eğer olmasaydı oradan vuramazlardı. Demek var ki operasyon oluyor. Bu çok net. AKP yolsuzlukları bir kenara iterek sadece Cemaat’in kendisine darbe yapmaya çalıştığını söylüyor. Doğru. Cemaat darbe yapmaya çalışıyor ama gerçek sadece o değil. Bu darbe yolsuzluk ve rüşvetin üzerinden geliştiriliyor. AKP niye bu yolsuzluklara, rüşvetlere bulaştı. Nedeni var? Çiller nasıl ki PKK’yi tasfiye etmek için nasıl her şeyi mübah gördüyse, her şeye göz yumduysa, her şeyi teşvik ettiyse AKP de aynısını yaptı. AKP hem içte hem dışta PKK’yi tasfiye etmek için olmaz ilişkilere bulaştı. Amerika İran’a yönelik ambargo uyguluyor ama AKP onu deldi. Hem ekonomik hem siyasal boyutu var. İran’ı PKK’ye karşı mücadelesinde yanına almak istedi PKK’yi ezebilmek için. 2011 İran’ın PKK’ye saldırmasının altında bu yatıyor. Bunu yapmakla iktidarını pekiştireceğini düşünen AKP ABD politikalarıyla karşı karşıya geldi. Diğer taraftan PKK’yi ezebilmek için KDP ile ilişkileri geliştirdi. KDP ile ilişki geliştirmesinin iki boyutu var. Siyasi ve ekonomik boyutu var. Hem PKK’yi ezmekte KDP’yi kullanacak hem buradaki zenginliklerden yararlanacak. Bu neye yol açtı? Bu KDP ile Maliki’nin ilişkilerini sarstı. Ve giderek Irak’ta Sünni cephenin Şii cephesine karşı gelişmesine kadar gitti. Çünkü Şiiler İran’la, Hizbullah’la birlikte bir cephe oluşturuyor. Bu cepheye karşı bir Sünni cephesi gelişiyor. Dolayısıyla o sadece Suriye’de geliştirilmedi, Irak’ta da geliştirildi. Bugünkü Irak’ta yaşanan sorunların ardında AKP’nin politikaları yatıyor. Çünkü Haşimi’yi Türkiye’ye çekti. KDP ile ilişkileri geliştirdi. Bu neye yol açtı? El Kaide’ye zemin oluşturdu. Buradaki zenginlikler Türkiye’ye aktarılmak istendi ve parası da bir Türk bankasına toplanmak istendi. İran ayağında da o var. Amerika Irak’ta Türkiye için savaşmadı ki Türkiye bu savaşın nimetlerinden yararlansın. Bu noktada da Amerika ile AKP karşı karşıya geldi. Diğer taraftan Ortadoğu’nun genel politikasında da ABD ile AKP karşı karşıya geldi. AKP Müslüman Kardeşler’in merkezi Mısır olduğu için onlarla ilişki geliştirerek bütün Müslüman dünyasında, Arap ülkeleriyle ilişkilerinde bundan yararlanmak istedi. Ama Mısır’da Müslüman Kardeşler ile ABD ters düştü. Ama AKP Müslüman Kardeşler ile ilişkisini sürdürmek istedi, destekledi. Bir de Suriye’de ilk etapta, herkesten önce AKP Suriye rejimine tavır aldı. Ve bu rejimin kısa sürede yıkılmasını istedi. O zaman kim vardı Suriye’de muhalefet? Müslüman Kardeşler. Diğerleri fazla yoktu. Onları iktidara taşımak için uğraştı. Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidardan indirilince bunun yansıması Suriye’de oldu. Müslüman Kardeşler Suriye’de etkisizleştirildi. Başka muhalefet güçleri gelişti. AKP ne yaptı? Suriye politikasında dibe vurdu. Bu sefer El Kaide’yi destekleme başladı. El Kaide ile Kürtleri ezecek. Suriye politikasında yeniden ağırlık oluşturacak. Bu konuda da AKP ABD politikaları ile karşı karşıya geldi. Bu durum AKP ile ABD çelişkilerine yol açtı.

Esas kavga ABD ile AKP arasında diyorsunuz.
Bayık: Elbette onların arasında. İçerde de iktidar mücadelesi boyutu var. Onun üzerinden yürütülüyor.

Öcalan’ın darbe açıklamasından hemen sonra Taraf gazetesi MİT ve Roboski haberlerini yaptı. Sanki Kürtler’e deniyor ki "siz bunların arkasında duruyorsunuz ama bunlar sizin altınızı oyuyor, katliam yapıyor."
Bayık: Bunu MİT yaptıysa neden daha önce açıklamadı da şimdi açıklıyor. Bu süreçle bağlantılı. Çünkü ciddi bir çatışma var. Bu çok net. Bu çatışmada PKK belirleyici bir güçtür. Kim PKK’nin desteğini alırsa diğeri kaybeder. AKP de PKK’nin desteğini almak istiyor, Cemaat de PKK’nin desteğini almak istiyor. Çünkü PKK’nin desteğini almadan Kürtlerin desteğini almadan bu savaşta istedikleri sonucu elde etmeleri çok zor.
Cemaat’in sizin desteğinizi alması biraz zor da en azından hükümete destek vermemenizi istiyor. Nötr kalmanızı istiyor, sanki...
Bayık: Destek illa ki arkasında durup destek vermek anlamına gelmiyor. PKK’yi AKP’den uzaklaştırmak onlar için destektir o savaşta başarılı olabilmeleri için. Fethullahçılar tabii ki PKK’yi desteklemez ama PKK’nin dengelerdeki belirleyici rolünü gördükleri için bu dengeyi kendilerine göre belirlemek istiyorlar. Onun için bu süreçte piyasaya sürerek güya PKK’yi tarafsızlaştırmak istiyor bu savaşta sonuç alabilmek için.

Başarılı olabilme ihtimali yok mu?
Bayık: Başarılı olamaz. Biz bir defa bu savaşta ne AKP’yi ne Fethullah’ı destekleyecek durumda değiliz. Bizim saflarımız farklıdır. Biz demokrasi güçlerinin güçlenmesini isteriz. Buna çalışıyoruz. Biz ne AKP’nin ne Fethullah’ın güçlenmesinden yana değiliz. Bunu Türkiye’nin çıkarına görmüyoruz. Bunu net söylüyorum. Paris katliamını kim yaptı? O önemlidir. Neden yapıldı? O önemlidir. MİT’in kullandığı kağıtlar kullanılmış. Çok açık. Belgelidir. Kim yaparsa yapsın MİT adına yapılmıştır. MİT’in sorumluluğu vardır, AKP’nin sorumluluğu vardır. Ne AKP ne MİT bundan kaçamaz. İçlerinden birileri yapmış olabilir. Şu kesim bu kesim. Bu siyaseten AKP’nin ve MİT’in sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Ama diğer taraftan şu da önemli. Paris katliamında hem AKP’nin hem MİT’in hem Fethullahçılar’ın haberi var. Ortak yapıldı. Bunu birileri diğerlerinden habersiz yapmadı. Birileri onaylamamış olabilir ama en azından haberleri var. Ortak sorumlulukları var. Bundan kurtulamazlar. Belgeler var. Bazıları karartılmış olsa da bazı ipuçlarını verebilecek belgeler var. Paris katliamı yapıldıktan sonra Cemaatçilerin medyası hemen ne dedi: ‘Paris eskisinden daha güzel.’ Bu katliamdan haberi olmayan biri, memnun olmayan biri bunu söyleyebilir mi? Söyleyemez. Neden Paris o arkadaşların katledilmesinden sonra daha güzel oluyormuş? Bir de neden Paris katliamı yapıldı? Çok açık. Önderlikle hükümet adına görüşme yapanların görüşmeleri var. Bu görüşmeler ilerliyor ve bunlar Newroz’da ilan edilecek. Bunun ilan edilmesini istemeyen güçler katliam yaptı. Sürecin ilerlemesini istemeyen güçler savaşın sürmesini istediler. Kürdistan’da savaşın sürdürülmesini isteyen kim var? Cemaatçiler yaptıklarıyla zaten sürekli tahrik ediyor. Yaptıkları birçok şey savaş nedenidir zaten. Bizim savaşmamız için her türlü neden yaratılıyor. Cemaatçiler çözümden yana olsa Kürdistan’da bunları yapmaz, Paris katliamı da olmaz. Demek ki Cemaat’in bu işlerin içinde parmağı var. Peki, AKP çok mu çözümden yana? Hayır. AKP de çözümden yana değil. AKP sadece savaşın durmasını istiyor. Kanın dökülmesini önlemek istiyor. O ortamda seçimlere girip seçimleri kazanmak istiyor. Bunu istiyor. Çözüm filan istemiyor. Çözüm istese Fethullahçılar ile ortak bir koalisyonda Fethullahçılar’ın yapmak istediklerini önlerdi. Mesela KCK operasyonları Başbakan’ın onayından geçmesi yapamazlardı. Bu kadar net. Şimdi Paris katliamını yapan Ömer Güney kimdir? Büyük Birlik Partisi ile ilişkisi olan bir adam. Peki BBP denen parti nedir? Türkiye’deki bütün cinayetlerin ardında onlar var. Santoro cinayeti, Dink cinayeti, Malatya cinayeti… Bunların arkasında kimler var? BBP’ye bağlı gençlik örgütü. En çok BBP’ne sahip çıkan kim? Cemaat. Şimdi bile BBP Genel Başkanı Destici ne diyor? "AKP’den ayrılan milletvekilleriyle görüşüyoruz bizim partiye geçebilirler" diyor. Kimdi bu ayrılanlar? Fethullahçı. Diğer taraftan BBP hangi dönem MHP’den ayrıldı? 12 Eylül’den sonra Muhsin Yazıcıoğlu MHP’den ayrılıp BBP’ni kurdu. Türkeş’in tepkisi oldu mu? Fazla olmadı. Muhsin Yazıcıoğlu kim? Eski ülkü ocakları başkanı ve birçok devrimciyi katleden adam. 12 Eylül öncesi ülkü ocakları ile MHP’nin ilişkisi ne ise daha sonra da BBP ile Cemaat’in ilişkisi öyledir. Bunlar bir stratejiye göre örgütlenen güçlerdir. Neden daha önce MHP’de olan vurucu kişiler bir kısmı AKP’ye bir kısmı Cemaat’e geçti? Bunlar tesadüf değildir. Roboski katliamı şimdiye kadar Cemaat’in bu katliamla ilgili söyledikleri neydi? Şimdi diyor ki MİT yaptı. Bunu niye daha önce söylemiyordun. Üstünü örtüyorlardı hepsinin. Ben daha önce görmedim Cemaatçilerin AKP’den farklı Roboski’ye yaklaştıklarını. Ama şimdi Erdoğan’ı götürmek için her şeyi MİT’e bulaştırıyor. Güya MİT Erdoğan’ın kontrolü altında.

Cemaat’in sizinle hiç teması oldu mu?
Bayık: Hayır bizimle hiç temasları olmadı. Biz ilişki kurmak istedik, mesajlar gönderdik ama buna rağmen Cemaatçilerin tutumu değişmedi  bize karşı.

Siz mesaj yolladınız ama olumlu cevap alamadınız?
Bayık: Alamadık.

Ne için mesaj yolluyorsunuz? Amacınız ne?
Bayık: Bizim dine yaklaşımımız var, tarikatlara yaklaşımımız var. Önder Apo’nun savunmalarını okuduysanız onları orda görmüş olabilirsiniz. Mesela çokça Önder Apo hakkında yaratmak istedikleri bir algı nedir? "Bunlar din düşmanıdır." Böyle bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Çünkü toplumumuzda din etkilidir. PKK ve Önder Apo’yu buradan vurmaya çalışıyorlar. Onun için yapıyorlar. Halbuki Önder Apo’nun, PKK’nin dine yaklaşımı çok farklıdır. Bir kere insanlar inançsız yaşayamaz. Toplumlar inançsız yaşayamaz. Toplumlar, insanlar neye inanırsa onları o yaşatır. Bu kadar net. Kürdistan’da dinin etkisi güçlüdür. Ona da inanarak yaşıyor. Öyle siyasi ve ekonomik amaçlarla dini yaşamıyor. Onu bir yaşam tarzı olarak yaşıyor, inanarak yaşıyor. Bunu bildikleri için suiistimal etmeye çalışıyorlar. Şimdi kendisine cemaat diyor, hizmet hareketi diyor madem öyleyse biz böyle hareketlerle ilişki kurarız, kurmak, isteriz. Bizim de istediğimiz budur. Tarihte tarikatların ortaya çıkma nedenleri var, dinin ortaya çıkma nedenleri var. Bunları biz iyi biliyoruz. Ama cevap alamadık. Tam tersine PKK’yi kendine en ciddi rakip olarak gördü. PKK’yi onun için ezmek istedi. Bu yüzden PKK ile ilişkiye girmedi. Ezmek isteyen ilişkiye girmez tabii. Ne zaman ilişkiye girer? Tarihte de öyledir. Ezmek isteyen güç ezemeyince oturur müzakere yapar. Medyada şöyle yansıtıldı ya: Apo Cemaat’e karşı hükümeti, AKP’yi destekliyor. Bu girişimler bunları kırmaya yöneliktir. "Paris katliamını yapan, Roboski’yi yapan bunlardır. Siz nasıl bunları desteklersiniz!" demek için yapıldı. Bizi tahrik ediyor. AKP’nin Kürt desteğini kesmek istiyor. Eğer bunu keserse AKP’ye karşı mücadelesinde daha iyi sonuç elde eder.

Bu kavgada sizin belirgin bir tutum almanız halinde…
Bayık: Dengeler değişir tabii.

"Kim PKK’yi yanına alırsa kaybeder diyenler var…
Bayık: Sanmıyorum. Tam tersine şu anda Türkiye’de kim PKK ile Kürt hareketi ile ortak hareket ederse o kazanır. Şu an siyaseti belirleyen en önemli güçlerden biri PKK’dir, Önder Apo’dur.

Peki, siz şu an ülkede yaşanan savaşa bizimle alakası yok deyip dokunmayacak mısınız?
Bayık: Bizimle alakası olmaz mı? Bu savaş Türkiye toplumundaki herkesi ilgilendiriyor. Sadece Türkiye’yi değil Ortadoğu’yu da ilgilendiriyor. Ortadoğu’da siyaset yapan bir gücüz biz hem de belirleyici bir gücüz. Biz bu olup bitenlere kayıtsız değiliz. Belki öyle gözüküyor ama kayıtsız değiliz.

O zaman ne yapabilirsiniz?
Bayık: Şimdiki çatışma Türkiye’deki hegemonik devleti çökerten bir çatışmadır. Türkiye değişin sürecine girmiştir. Türkiye yeni bir sürece girmiştir. Bu süreç Türkiye’de daha çok demokrasi güçlerinin gelişebileceği bir süreçtir. Eğer demokrasi güçleri yaşanan durumu iyi değerlendirir sorumluluklarını yerine getirirlerse burada kesin demokrasi güçleri kazanır. Artık Türkiye’de bir daha hegemonik bir devlet örgütlenemez. Devlet daha çok demokrasiye güvenir. Türkiye’de demokratik siyasetin, demokratik toplumun önü açılır. Kürt sorununu demokratik siyasal yöntemle çözümünün önü açılır. Böyle bir sürece girilmiştir. Biz bu çatışmada herhangi bir tarafa hizmet edemeyiz. Biz burada demokrasi güçlerinden yana tavır alıyoruz. Demokrasi güçlerinin gelişmesi gerekiyor. Ne Fethullah hareketi ne AKP hareketi Türkiye’yi demokratikleşmeye götürecek bir hareket değil.

Gülen’in BBC’ye Öcalan ile tabii ki görüşülebilir demesi…
Bayık: Biz herkes ile görüşmeye hazırız. Bizim kimseyle herhangi bir husumetimiz olamaz. Biz siyaset yapan bir hareketiz, biz özgürlük mücadelesi yapan bir hareketiz. Biz özgür bir toplumu, yaşamı hedefleyen bir hareketiz. Biz çeşitli güçlere bilinen klasik yaklaşımlar içinde bir hareket değiliz. Biz herkesle görüşürüz.

Bu bağlamda Hizbullah ile mesele ne durumda? İlişkiler askıda mı?
Bayık: Askıdadır tabii. Bir temasımız yok.

Orada bir çatışma potansiyeli var mı?
Bayık: Biz kimseyle çatışmak istemiyoruz ama çatışmak isterlerse tabii ki kendimizi koruruz. Biz kendilerine de ilettik bunu. "Bakın Batman’da kan döktünüz bir daha bu yapılmamalı" dedik. Biz orada insan öldürülmesine rağmen güçlerimizi herhangi bir çatışma yönünde harekete geçirmiş değiliz, geçirmek istemiyoruz. Bu son bulmalı diye kendilerine mesaj ilettik. Mesela bazı internet sitelerde gençler şunu söyledi: "Türk devleti bizlerle PKK’yi çatıştırmak istiyor. " Bunu söyleyenler Hizbullah taraftarı gençler. Bu her şeyi ifade ediyor. Madem devlet çatıştırmak istiyorsa o zaman çatışmamak gerekiyor.

Biliyorsunuz birkaç gün önce İstanbul Esenyurt’ta bir olay yaşandı. Bu olay MHP ile ilişkinizi nasıl etkiledi?
Bayık: Bunun PKK ile Kürtler ile ne alakası var? Ama bunu hep sanki PKK yapmış Kürtler yapmış gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Onunla bu süreçte katliamlar yapılmak isteniyor. Bu süreçte en çok dikkat edilmesi gereken hususlar nedir? Siyasi cinayetlerin gelişebileceğidir. Sadece Türkiye’de değil, Türkiye’nin dışında da. Hatta Suriye’deki yöneticilere yönelik bazı suikastlar, bombalı harekatlar gerçekleşebilir. Hatta bazı kesimler silahlandırılıp saldırtılabilir. Bu tehlikeler var tabii.

Bu cümleler hep pasif cümleler. Bunun öznesi kim?
Bayık: Öznesi Türkiye’deki bazı güçlerdir. Bizim elimizde bilgiler de var.

Suriye derken PYD’ye yönelik mi suikastlar bekliyorsunuz?
Bayık: Sadece PYD değil.  YPG var, başkaları da var. Şu algı yanlıştır: Orada sadece PYD yok, mesela şimdi bir de oluşturan kantonlar var. Oralarda sadece PYD yer almıyor. Başka Kürt gruplar da yer alıyor. Kürtler dışında Süryaniler, Araplar yer alıyor. Öyle KDP’nin veya Türkler’in propaganda yaptığı gibi "orada sadece PYD var. Orada başka bir şeye izin verilmiyor. Orada bir diktatörlük var, baskı var. Yaşama hakkı tanınmıyor" propagandaları doğru değil. Böyle bir durum söz konusu değil. Orada herkes var. Herkes ortak çalışıyor.

Peki Türkiye’de MHP tabanı ile sizin tabanınızı karşı karşıya getirmek isteyen güç kim olabilir? İktidarın böyle bir şeyden çıkarı olabilir mi?
Bayık: Bilemem. Bazı uluslararası güçler olabilir. Onların uzantıları var Türkiye’de. Örgütlenmeleri var. Bir de Türkiye’nin kendi güçleri de var. Şu anda ortam bulanık bir ortamdır. Herkes her şeyi yapabilir.

Gülen Cemaati-AKP kavgasında demokrasi güçlerinin kazanması gerektiğini söylediniz. Bu çatışmada ‘ya benden olacaksın ya karşı taraftan olacaksın’ diyorlar. Üçüncü şahısların olmadığı, olamadığı bir kavgada durumu nasıl görüyorsunuz? Bu kavgada kim daha baskın çıkabilir?
Bayık: Kimin baskın çıkacağını bilemem ama ikisinin de hırpalanacağı bir gerçek. İkisi de zarar görecek. Bunlarla sınırlı kalmayacak. Bütün Türkiye’deki toplum zarar görecek. Fakat üçüncü bir gücün devreye girmesi gerekiyor. Türkiye’de sadece bu iki güç yok ki! Türkiye’yi bu iki gücün kavgasına terk etmek sorumsuzluk olur. Bunun dışında da güçler var. Belki zayıf olabilir ama şu an Türkiye’nin girdiği süreç üçüncü güçlerin devreye girmesine olanak yaratıyor. Bundan daha iyi bir zemin olamaz. Bunu iyi değerlendirmeleri gerekiyor. Demokrasi güçlerinin devreye girmesi gerekiyor.

17 Aralık sürecinin başlamasının ardından Öcalan’ın fotoğraflarının servis edilmesi bir rastlantı mı?
Bayık: Bu süreçte her şey oluyor. Tesadüf değil bunlar. Hadi bir tesadüf iki tesadüf ama bunun tesadüf olmadığı çok açık. Süreç ile bağlantılı bunlar. Türkiye siyasetinde Önder Apo’nun, PKK’nin çok önemli bir aktör olduğunu herkes söylüyor. Dolayısıyla da bu gücü herkes kendi yanına almak ister. En azından mücadelesinde tarafsız kılmak ister. Bunun için elindeki bütün imkanları kullanabilirler.

Son dönemde İmralı görüşmeleri sıklaştı mı?
Bayık: Hayır, öyle bir sıklaşma yok. Normal rutinde devam ediyor. Sıklaşma durumu söz konusu değil.

Devlet hâlâ sizin Öcalan ile doğrudan iletişime geçmenizi sağlamıyor mu?
Bayık: Önder Apo’nun koşullarında hiçbir değişiklik yoktur. Yapılan değişiklik sadece milletvekillerinin gidip gelmesidir. Onun dışında herhangi bir değişiklik söz konusu değil. Milletvekillerinin gidişi konusunda da bugüne kadar hep kendilerinin istediği gibi olmasını istediler. Kendilerine aykırı olanları heyetlerden çıkarttılar. Kendilerinin istediği heyetlerin gitmesini istediler. Hem kendi heyetlerini düzenliyorlar hem bizim heyeti düzenliyorlar. Dünyanın neresinde görülmüş sorunun çözülmesini isteyen bir gücün her iki heyeti de belirlemesi. Bu ancak çözümünü istemeyen bir gücün yaklaşımı olabilir. Ama buna rağmen Önder Apo ve PKK çok sorun yaratmıyor. Bunları anlamadığından dolayı değil, sorunu çözme ısrarından dolayıdır. Bunun böyle anlaşılması gerekiyor. Zayıfız, mecburuz diye değil. Biz işleri kolaylaştırıyoruz, zora sokmuyoruz. PKK vuruyor, kırıyor diye algı oluşturulmuş ama öyle değil. PKK’nin savaşan yani yıkan yanı azdır, yapan yanı esas öndedir. Bu Önder Apo ve PKK’nin gerçeğidir. Eğer zora sokmak isteseydik birçok veri var. Biz gerillanın bile geri çekmesini durdururken ateşkesi devam edeceğini söyledik. Yine de uyardık böyle sürerse yeni kararlar alırız. Bizi buna mecbur etmeyin.

Geri çekilme tekrar kaldığı yerden başlayabilir mi?
Bayık: Gelişmelere bağlı. Şimdi biz geri çekme yaparız veya yapmayız diye bir şey söyleyemem ben. Şunu açıkça kamuoyuna da söyledik: Kürt sorununun siyasal çözümü sürmezse, müzakere devam etmezse biz Kuzey’e bile çektiklerimizi getiririz. Hâlâ daha o düşüncedeyim. Bizimle oyun oynanmaması gerekir. Önderliğimizle, hareketimizle, halkımızla oyun oynanmaması gerekir. Bizim bütün çözüm yönündeki çabalarımıza, pozitif yaklaşımlarımıza negatif cevap verilmemesi gerekir. Verilirse tabii ki çektiklerimizi sokarız.

Şu an sanki negatif cevaptan ziyade cevap yok.
Bayık: Cevap vermemek demek o anlama geliyor. Sen bu kadar pozitif düşüneceksin, zorluklarını ona karşı kullanmayacaksın, sorumlu davranacaksın, tek taraflı çözümü zorlayacaksın bunun da varacağı bir sınır olur, ötesine varamaz ki. Dünyanın neresinde görülmüş tek taraflı sorunun çözüldüğü. Bir sorun varsa tarafları vardır. Sorunlar da taraflarıyla çözülür. Tek tarafla çözülmez. AKP’nin yaklaşımına bakalım: Sorun var diyor ve ben çözelim diyor. Bir tarafı ciddiye almadan yok sayarsan sorunu nasıl çözeceksin? Tutturmuşlar "Kürtleri BDP’den çok AKP temsil ediyor." Bu söylem midir? Dünyanın bütün sömürgeci güçleri bunu söylemiştir zaten. Hangi sömürgeci güç işgal ettiği ülkede "hayır oradaki halk çoğu temsil ediyor ben azınlığı temsil ediyorum" der. Bütün işgalci güçler, sömürgeci güçler biz haklıyız, biz doğruyuz, herkes bizi destekliyor der. Bir şey ifade etmiyor ama bu tip söylemlerle toplum yönetilmeye çalışılıyor. Bu bir yere kadar sürer ondan öte… Bu sorunlar devletle hükümetle çözülür nihayetinde ama tabii devlet ve hükümetlerin de sorunu çözebilmesi için kamuoyunun baskısı şarttır. Türkiye’deki kamuoyu, demokrasi güçleri, aydını, yazarı, sanatçısı, sosyalisti, liberali, İslamcısı, demokrat geçineni… Bunlar bu sorunun çözümünü isteseler baskı yaratsalar devlet, hükümet adım atar. Akil adamlar oluşturuldu. Hükümet tarafında oluşturuldu. Bu grupların içerinde bizim önerdiğimiz çok az insan vardı. Büyük bir çoğunluğu, ezici bir çoğunluğu AKP’nin kendisinin oluşturduğu isimlerdi. Erdoğan ne söyledi? Bu akil gruplar rapor sunacaklar. Biz de kendi raporumuzu hazırlayacağız. Akil insanlar dolaştı, raporlarını hazırladı ve sundu. Ondan sonra AKP ne yaptı? O akil insanların sunduğu raporları esas alarak bir adım attı mı? Hayır. Akil insanların sunduğu raporlarda ne var? Ezici bir çoğunluğu sorunun çözümünü istiyor. Hatta bazıları sorunun çözümü için Önder Apo’nun belirleyici olduğunu söylüyor. Belki sorunun nasıl çözüleceğini söylemiyor ama sorunun çözülmesini istiyor. PKK bunu istiyor. Kürt halkı bunu istiyor. Türkiye’deki toplumun büyük çoğunluğu bunu istiyor. Sorunu çözmek isteyen toplumu hazırlar. Hükümet toplumu hazırlayacak. Önder Apo İmralı koşullarında kendisine düşeni fazlasıyla yerine getirdi. Hareketi, Kürt toplumunu çözüme hazırladı. Türkiye’deki demokrasi güçlerine bu konuda güven verdi mi? Verdi. Bu koşullarda ancak bunu yapabilir. Daha fazlasını yapamaz ki. Gerisi hükümete düşüyor. Madem ki hükümet sorunu çözmek istiyor o zaman toplumu buna hazırlamalıdır. Eğer hazırlamak isterse hazırlar. Kaldı ki akil insanların sunduğu raporlarda da toplumun büyük kesimin çözümü istiyor. Hükümet çok rahat kamuoyunu hazırlayabilir. Biraz Önder Apo’nun da koşullarını değiştirse Önder Apo toplumu daha fazla çözüme hazırlayabilir. Bu konuda da bir değişikliğe gidilmiyor. Kendisi de bu konuda bir şey yapmıyor. Toplum da istiyor ama istemeyen kim oluyor? AKP oluyor, Erdoğan oluyor. Onun dışında sorunu engelleyen nedir?  Tabii bir de uluslararası güçler var. Onların da hesabına gelmiyor.

Kongre ne olacak?
Bayık: Hangi kongre?

Anlaşılan olmayacak. Kürdistan ulusal kongresi ne olacak?
Bayık: Ulusal kongrenin olması Rojava’daki sorunların çözümüne bağlıdır. Bu nedenle ulusal bir konferansın gerçekleştirilmesi çok zordur. Sen Rojava devrimini boğmaya çalışacaksın, oradaki devrimi yenilgiye götürmek için birçok güçle anlaşmalar yapacaksın sonra ulusal kongre diyeceksin. Buna terstir. Ulusal kongreyi veya konferans geliştirmek için Rojava devrimine de, direnişine de, orada oluşan iradeye de saygılı yaklaşacaksın. Parçalamayacaksın. Cenevre’ye gitmez, ambargo uygulamaz. Saldırılar içerisinde yer almaz. Bütün bunları yapan biri nasıl ulusal kongreyi gerçekleştirecektir. Biz ulusal kongre ile Kürtler arasındaki sorunları çözmek istiyoruz.  

Ana gündem Rojava mı olacak?
Bayık: Tabii ki Rojava olur. Rojava’da ambargo uygulanırken, saldırılar yapılırken orası uluslararası alandan tecrit edilirken başka güçlerle oraya müdahalenin hazırları yapılırken ulusal kongre olamaz. Ulusal kongre neyi tartışacak? Ulusal kongre Kürtler ile komşularının sorunlarını derinleştirdiği bir zemin değil. Kürtlerin ortak çıkarlar temelinde birleştiği bir zemin.

KDP’nin bölge politikası tamamen Ankara ile koordineli mi?
Bayık: Elbette. Hem bölge politikaları koordinelidir hem de ekonomik çıkarlar var. Bütün politikalarını yön veren ekonomik çıkarlardır. KDP ile AKP arasında ekonomik anlaşmalar var. Milyarları bulan anlaşmalar. Bütün politikalarına o yön veriyor. Petrol, gaz, ortak şirketler, kaçak petroller satmalar… Ekonomik ilişkiler var. Amerika’nın tavır almasının bir nedeni de budur. Halkbank’ın hedeflenmesinin bir nedeni de budur. Amerika Halkbank’ta paraların toplanmasını istemiyor.

Halkbank’ın İran yönü dışında bu yönü de var mı?
Bayık: Elbette var. Buradaki petrollerin paralarının Halkbank’ta toplanması istendi ama Amerika buna karşı durdu. Başka bankalarda toplansın dedi.


Fotograflar: İlker Akgüngör




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
23.04.2024 Rıfat Bali ile söyleşi: Musa’nın evlâdı Cumhuriyet’in yurttaşı
22.04.2024 Murat Somer ile söyleşi: CHP mi kazandı, AKP mi kaybetti?
21.04.2024 Erdoğan özeleştiri yapabilir veya yakın çevresinden, “Kral çıplak“ diyecek birileri çıkabilir mi?
19.04.2024 Haftaya Bakış (210): Istakozdan Rolex’e – Beklenen Erdoğan ve Özel görüşmesi
17.04.2024 Murat Ağırel ile söyleşi: Türkiye nasıl kara para aklama cenneti haline geldi?
14.04.2024 Kim Erdoğan ile müttefik olmak ister?
12.04.2024 AK Parti “yok hükmünde”, çünkü…
11.04.2024 Ateş İlyas Başsoy ile söyleşi – 31 Mart değerlendirmesi: Köftecilerin gazabı
10.04.2024 Ali Yaycıoğlu ile söyleşi: Erdoğan yorgunu Türkiye’de açılan kapı ve riskler
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı